YARIŞLAR
Neden yarışıyorum?
Kitapta biyografi bölümünün son cümlesinde; “siz bu satırları okuduğunuz sırada yazar yollarda olacak” sözüyle büyük laf etmişim. Bisiklet sporuna başladığım 2014 yılından beri her yıl ortalama 3.000 ile 5.000 km civarında sürüş yapıyorum. Bu yolculuklar sırasında inanılmaz deneyimler kazanıyorum ve hikayeler biriktiriyorum. Ancak bu deneyimlere rağmen yarışların tadı bir başka oluyor.
Ülkemizde Grandfondo yarışları olarak adlandırılan amatör ve profesyonel bisikletçilerin birlikte katıldığı bu organizasyonlarda yer almanın ve bisiklet dostları ile yarışmanın keyfi gerçekten bir başka oluyor. İnsanın bu sporda geldiği aşamayı görmesi ve kendini test etmesi de işe ayrı bir heyecan katıyor. Yarışlardan çok şey öğreniyorum. Takımla hareket etmenin önemini, doğru beslenmeyi, antrenman tekniklerini, dikkatin ve odaklanmanın önemini öğrenerek kariyer hayatımda bunları uygulamaya çalışıyorum.
Her yarışın ayrı bir hikayesi var. Başarı, başarısızlık, hayal kırıklıkları, sakatlıklar, heyecan, korku…Herkes bu hayatta bir yarışın içinde ancak diğerleriyle yarışmak yerine kendiyle yarışmalı insan. Kendi sınırlarına meydan okumalı.
Bisiklet sporunda ve kariyer hayatımızda da belli bir aşmaya gelmek; cesaretli olmayı, sabrı, mücadeleyi, tutkulu olmayı ve bağlılığı gerektiriyor. Her ikisi de sınırları sizi daha ileriye gitmeye çağıran keşfedilmemiş bir ufuk gibi…
Katıldığım yarışlar…
Aslında bu yıl Grandfondo sezonu Antalya ve Bodrum yarışları ile çoktan başladı. Hatta yine Haziran ayında Marmaris’te gerçekleşen “Santini Queens of The Aagean Boostrace” yarışı nefesleri kesti. Sevgili kardeşim Tayfun Kandemir’in baskılarına daha fazla direnemedim ve yarışa katılmaya karar verdim. Kayıt tarihini kaçırdığımı öğrendiğimde meşhur Kıran tırmanışından kurtulduğum için rahatladım:-) Fakat Tayfun’a sözüm var! seneye sağlığımız ve formumuz yerinde olursa Kıran’ı kırmak için pedallara birlikte asılacağız.
Kasım 2021’den beri yarışmayan bacaklarımızın ne durumda olduğunu görmek için Yoros Kalesi tırmanışı ile ünlü Beykoz Granfondo yarışı güzel bir fırsat olarak görünüyordu. Bu sefer Tayfun’un baskılarına diğer genç kardeşim Enes Karadağoğlu’da eşlik edince iddialı olmayacağımı dile getirsem de kaydımı yaptırdım. BikePedia dergisinde “Kariyerine Pedalla” köşesini birlikte yazdığımız sevgili dostum Cevahir Pilpil ve yokuşların taçsız pedalşörü Talat Köksal’da misafir kontenjanından bize destek oldular.
İkinci ailem olarak gördüğüm Sunparadice Bisiklet Takımından sevgili Kadir Konar, Furkan Acar, Koray Sindelışık ve tabi ki podyumların tartışılmaz şampiyonu Ertuğrul Karaağaç da yarış ekibimizdeydi. Dik yokuşlar ve sert inişler nedeniyle Tayfun ve Enes’in ısrarlarına rağmen kendimi riske atmak istemedim. Onlar da daha önce konuştuğumuz gibi kendi stratejilerini yaparak ön sıralarda yarışa başladılar.
Yarış öncesi biraz ısınmak için bir gün öncesinden Talat’la Çengelköy’de buluşup Beykoz’a kadar bisiklet sürmeyi planladık. Açıkçası bu sürüş iyi geldi. Yarış öncesi de biraz ısınınca kendimi iyi hissettiğimi farkettim. Ne var ki, aldığım karar neticesinde yaklaşık 550 kişilik kısa parkur katılımcılarının en sonunda yarışa başladım. Yarış naturel olarak başladı ve yokuşların başladığı yere kadar herkes aynı tempoda sürdü. Yokuş başladığında zorlanan bisikletçiler arasında biraz da bilerek oyalandım. Yoros Kalesi yokuşunu zorlanarak çıksam da bacaklarımdaki gücü hissediyordum. O dakikadan sonra artık yarışın içinde olmaya karar verdim. Epey bir süre önümde kimseler yoktu, ne kadar gerilerde olduğumu anladım ama bacaklarım durma bas pedallara diyordu. Bütün kış boyunca ve yarışa kadar olan sürede hometrainer da yaptığım antrenmanların etkisi kendini gösterdi. Düz yolları seviyorum ve bu yollarda performansımı dilediğim gibi ayarlayabiliyorum. Kaynarca- Akbaba Köyü yollarında yarıştan çok keyif aldım. Bu süre zarfında çok bisikletçiyi geçtim. Herkesin zorlandığı % 22’lik kısa ama dik yokuşu da nabzımı yükseltmeden tırmandıktan sonra geri kalan yolda kendimi test etme şansı yakaladım.
Hayatta bazen keşkelerimiz vardır. Bu yarışın bu şekilde geçeceğini bilseydim kesinlikle birlikte pedal çevirmekten keyif kaldığım kardeşlerimi yalnız bırakmazdım. Ancak onların gençliği ve hızlarına uyum sağlama konusunda kendimi zorlamamam gerçeğini de aklımdan çıkarmıyorum. Bisiklet sporunda limitinizi kendinize göre belirlemelisiniz, başkalarının performanlarına bakıp limitlerinizi zorlamayı doğru bulmuyorum.
Nihayet yarış bittiğinde Tayfun artık ilk 100 bisikletçi arasında ben de varım diyerek yarışı tamamladı. Ben de ilk 200 kişi arasında bitirdim. Kendi yaş grubumda ise 20. oldum. İşi baştan sıkı tutsam ilk 5’e girebileceğim bir yarışmış. Sonuçlarla değil kendi gelişimimle ilgilenen biri olarak son Çeşme Grandfondo’dan bu yana bu spordaki gelişimim beni mutlu ediyor. Yarıştan önce yaptırdığım Bikefit’in faydasını da çok gördüm. Eğer bu işe gönül veriyorsanız kesinlikle Bikefit yaptırmanızı öneririm. Sürüş konforu kazandırmak ve performansınızı artırmanın yanında gereksiz ve kronik ağrıları yaşamanızın önüne geçiyor. Yarış sonrasında Talat’la birlikte Çengelköy’e bisikletlerimizle geri döndük. Sunparadice ekibi kendi takım yemeklerine beni de davet etti. Ataşehir Sembol’de ciğerleri yerken bir yandan da yarışın analizini yaptık.
Şimdi sırada İstanbul 24 var. Güzel bir takım kurup hem eğleneceğiz hem de yarışacağız. Bisiklet tutkusu denizlerin kendisini yenilemesi gibi bedeni ve ruhu yeniliyor. Denizin kumsaldaki kumlarla buluşup pırıl pırıl sularıyla dans ettiği gibi her pedal çevirişimde sıkıntılarımı yollarda bıraktığımı hissediyorum. Sonra sürüş sonunda dertlerinden arınmış zinde bir beyin ve formda bir bedenle yıllara meydan okuduğumu düşünüyorum. Bisiklet sürmek ile bisikletle yaşamak arasında ince fark var. Birinde sadece sürüp ilerlersiniz. Ama diğerinde niçin sürdüğünüzü, nereye gittiğinizi ve kimlerle olduğunuzu anlayacak kadar içinizde yaşarsınız yolların keyfini. Yeni yarışlara kadar hoşçakalın…
Veloturk Gran Fondo Çeşme yarışı, sezonun en güzel ve katılımın yoğun olduğu keyifli yarışlarından biri. Aslında Eylül ayında İzmir’de yarıştıktan sonra aynı şehirdeki ikinci yarışa katılmak gibi bir niyetim yoktu. Ancak takım kaptanımız Tayfun’un ve genç arkadaşların baskıları karşısında fazla dayanamadım. Şunu itiraf etmeliyim; yarışlara katıldığınızda yarışmak artık hayatınızın bir parçası haline geliyor. Kendi sınırlarınızı görmek, gelişiminizi izlemek, rakiplerinizle olan durumunuzu kıyaslamak ve yaptığınız antrenmanların karşılığını almak açısından bisiklet yarışları gelişiminize önemli katkı sağlıyor.
Takım olarak 63 km’lik Çeşme şehir merkezinden başlayan kısa parkura katıldık. Yarıştan bir gün önce Tayfun, Enes, Furkan ve Ertuğrul abiyle birlikte parkuru araçla gezdik. Çeşme şehir merkezinden Alaçatı kavşağına kadar olan 15 km’lik dar ve soğuk asfaltlı yolu görünce gözümüz biraz korktu açıkçası. Bu yolda pelotonu kurmak ve birbirimizi takip etmek hayli zordu. Aslında takım stratejimiz; bizi ilk km’lerde pelotonda tutacak, (henüz takım olarak kaçış ve favori gruplarla gitmeye hazır değiliz) rüzgâr direncine karşı en önde pedal çevirebilecek Enes’i önde tutacak ve arkada Tayfun, ben ve Ertuğrul Abi treni oluşturacaktık. Diğer arkadaşlar da peşimizden gelecekti. Ancak yaptığımız parkur keşfi sonrasında bu tür yarışları öncelikle kazaya karışmadan bitirmek olduğu gerçeğinden hareketle peloton oluşturmadık. Tayfun, Enes ve Koray önden gittiler. Ertuğrul abiyle birlikte yarışın en zor bölümünü birlikte sürdükten sonra ondan ayrıldım ve kendi tempomla sürmeye başladım. Manzara muhteşemdi, rüzgâr korktuğumuz kadar esmiyordu sadece soğuk asfaltta özellikle inişlerde gidon hakimiyetini sağlamak zordu.
Yarışın ortalarına doğru güzel bir tempo tutturdum. Keşke Enes ya da Tayfun’la gidebilseydim diye düşündüğüm bir anda önümde Enes’in gittiğini gördüm. Yolda kramp sorunu yaşadığı için yavaşlamış ben ona yetiştiğimde açılmaya başladığını söyledi. Benim için yarış Enes’le birlikte gittiğimiz andan itibaren yeniden başladı. Birlikte rüzgar güllerinin olduğu yokuşları tırmandık, Germiyan Köyü’nü geçtik. Son 10 km’de ise hızımızı artırdık ve bitişte bu güzel fotoyu çektirdik. (Bu arada biz poz için yavaşlarken solumuzda bizi geçen kadın bisikletçi arkadaşımızı tebrik ederim)
İzmir yarışında 45-49 master erkek kategorisinde 80 kişi yarışmıştık, Çeşme yarışında ise 87 kişi yarışmaya katılmıştı. 26,7 ortalama km ile yarışı 27. sırada bitirdim. Aslında başlangıçta Tayfun’larla gitsem 27 ortalama ile yarışı bitiren 10 kişiyi rahatlıkla geçebileceğimi gördüm. Bu şu anlama geliyor. Ağırlıklı eski milli bisikletçilerden ve favori bisiklet gruplarından oluşan bir kategoride yarışıyorum. İlk 15 zaten belli. Bundan sonra amacım, ilk 15-20 arasında olmak. Bu yüzden önümüzdeki yıl daha fazla yokuş antrenmanı yapmam gerekiyor.
Takım olarak her geçen gün bir kimlik kazanıyoruz. Ertuğrul Abi yarışı 4. sırada bitirdi (yarış öncesi kahvaltıyı biraz abartmış olabilir) Özellikle Tayfun Kaptan ve Enes’in kendi yaş kategorilerinde önümüzdeki yıllarda isimlerini sıkça duyuracaklarına inanıyorum. Çok değil daha 2 yıl öncesine kadar 17-18 km ortalama ile 50 km’lik turları bitirdiğimizde çocuklar gibi sevinen bu takım, şimdi aynı km’leri 32-35 km ortalama ile bitirebiliyor. Gran Fondo yarışlarına katılarak her yarışta performansımızı ileriye taşıdığımızı görüyoruz. Çok yakında dereceye girip kürsüye adını yazdıran bir takım olacağız. Biz yola çıkarak kendi hikayemizi yazmaya devam ediyoruz. Çünkü takım olarak, başarının ancak birbirine inanan, birlikte hareket etmeyi bilen, hiyerarşiden uzak, yeteneğin ve deneyimin birlikte anlam kazandığı bir takımla sağlanabileceğine inanıyoruz.
Antalya yarışı olmasına rağmen takım olarak aldığımız karar gereği, Çeşme Gran Fondo ile yarış sezonunu noktaladık. 2022 yılında yeni ve daha iddialı yarışlarla yeniden görüşmek dileğiyle…
En sevdiğim şehirlerden bir olan İzmir’de Master Erkek (45-49 yaş) kategorisinde katıldığım bu yarış kısa ve uzun parkurdan oluşuyordu. BasBas ekibi olarak 57 km uzunluğundaki kısa parkura katılmayı tercih ettik.
Ekip olarak yarışa iyi hazırlanmıştık ancak yarışın başında kalabalık sebebiyle bazı arkadaşlarımızı kaybettik ve bir süre sonra Tayfun’la ikimiz kaldık. Amacımız tüm ekip olarak dönüşe geçene kadar pelotonu bozmamak ve rüzgârı da arkamıza alarak hızımızı arttırmaktı. Böylece 35 km ortalama hedefimizi tutturmayı amaçlıyorduk. Sadece Tayfun’la ben kalınca rüzgârdan daha fazla etkilendik.
Olumsuz koşullara rağmen yarışı 32,7 km ortalama ile bitirebildim. Yarışa benim yaş grubumdan 80 kişi katılmıştı ve ilk sıradaki kişi 40 km ortalama ile yarışı bitirmişti. Hedeflediğimiz 35 km’yi yapabilseydim yarışı 15. sırada bitirecektim. Yine de iyi bir sonuç elde ettiğimi düşünüyorum. Ancak yaş grubumda çok iddialı pedalşörler var ve birçoğu eski profesyonel bisikletçi. Seneye iyi hazırlanıp burada kendi yaş grubumda ilk 15 bisikletçi arasına girmeyi hedefliyorum.
Yarışta 65+ kategoride Ertuğrul Abinin yarışı ilk sırada bitirmesi günün en güzel haberiydi. Bursa yarışından sonra podyumların vazgeçilmezi haline gelen Ertuğrul abinin başarısını tekrar kutluyor ve yarışın heyecanını birlikte yaşadığımız takım arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Pandemi nedeniyle birçok yarış organizasyonunun ertelenmesinden sonra Bursa’da yapılan Gran Fondo yarışı tüm bisikletseverlerin yarış özlemini gidermeleri açısından önem taşıyordu. Yüzlerce bisikletçinin katıldığı bu yarışa biz de Basbas Bisiklet Grubu olarak katıldık.
İstanbul Park’taki yarıştan sonra ikinci Gran Fondo yarışım olacağı için çok heyecanlıydım. 76 km’den oluşan kısa parkura katılan ekipte Ertuğrul Abi, Koray, Tayfun, Furkan ve ben vardık. Toplam tırmanışın 780 m olduğu yarış gerçekten zorlayıcıydı. Pandemi nedeniyle yollarda yeterince antrenman yapma fırsatı bulamamıştım. Sadece Home Trainer’da yaptığım antrenmanlar ne yazık ki yeterli olmadı ve yolun yarısını sağ bacağımdaki kramp ağrısıyla ve sıcak havayla mücadele ederek tamamlamak zorunda kaldım.
Ülkemizde profesyonel bisikletçilere yönelik çok fazla yarış organize edilmediği için yarıştaki parkurlar profesyonel bisikletçilere göre tasarlanıyor. Özellikle yarışın ortalarında arka arkaya gelen ve eğitimi %15’lere ulaşan iki yokuş benim gibi amatör bisikletçileri hayli zorladı.
Ertuğrul abi, kendi yaş kategorisinde 2. olarak madalyayla evlerimize dönmemizi sağladı. Köy yollarının güzelliği, insanların bisikletçilere yakın ilgisi ve yokuşlar bu zorlu yarıştan aklımda kalan anılar oldu.
Bisiklet sporuna başladığımda kendime farklı hedefler belirlemiştim. Bisiklet yarışlarına katılmak da bu hedeflerden biriydi. Sevgili kardeşim Tayfun ile birlikte yaz boyunca güzel sürüşler yapmıştık. Birlikte çıktığımız turlardan birinde bana İstanbul Park’ta yapılacak Gran Fondo yarışından bahsetti.
Formula 1 pistinde yarışma fikri bizi çok heyecanlandırdı. Büyük keyifle izlediğimiz dünyaca ünlü pilotların arenasında yer almak ve kendi sınırlarımızı keşfetmek için hemen kaydımızı yaptırdık.
Yarış sabahı soğuk bir hava vardı. Her ne kadar biraz sürüş yaptıysak da bacaklarımı bir türlü ısıtamadım. İstanbul Park’ı bilenler için yarışın başladığı yerden biraz ilerledikten sonra sola doğru yokuş aşağı giderseniz ancak daha sonra sağa doğru uzun bir yokuş karşılar sizi. Yarışın heyecanıyla ilk iki- üç turdaki yokuşları hızla çıktım ancak sonra pistin göründüğünden daha yıpratıcı olduğunu fark ettim.
Her iki bacağıma da kramp girmesine ve çok acı çekmeme rağmen yarışı bırakmayı hiç düşünmedim. Tayfun ise, kitaptaki beyaz bisikletle birlikte çok güzel bir yarış çıkarmıştı.
Bu büyüleyici pistte acılar içinde bisiklet sürerken F1 pilotlarını düşündüm. En sevdiğim yarışçı Michael Schumacher ve diğerleri… Alonso, Raikonen, Felipe Massa, David Coulthard. Hepsi bu pistte birbirinden güzel yarışlar çıkarmıştı.

Onların yarıştığı bu pistte kendimle baş başaydım. Bisiklet sporuna iyi ki başlamışım ve iyi ki bu yarışa katılmışım diyerek meşhur 8. virajı bisikletimle geçtim. İlk yarışım olduğu için sonuca hiç takılmadım ve baştan sona kadar yarışın tadını çıkardım.