Ekim ayında L’Etape Türkiye organizasyonu tarafından düzenlenen bisiklet yarışında, hemen önümde giden bisikletçiler arasında geçen kısa bir konuşmaya tanık olmuştum. Acarlar-Çengeldere güzergahı boyunca önümüze çıkan yokuşlardan birini tırmanıyorduk. Gruptaki bisikletçilerden biri, yorgunluğun da etkisiyle “Bu Son Yokuş mu?” diye sordu.

Bir bisikletçinin bu soruyu sorması aslında çok tanıdık bir sahnedir. Özellikle tırmanışların ardı ardına geldiği rotalarda bacaklardaki güç azalır, nabız yükselir, nefes hızlanır. Böyle bir anda öndeki eğimi gören bir bisikletçinin aklına gelen ilk soru çoğu zaman budur. Yanındakiler ise önlerinde birkaç yokuş daha olduğunu bilseler bile çoğunlukla gülümseyerek şu cevabı verir:
“Evet evet, bu son yokuş!”
Bu cümleyi bazen arkadaşlarının motivasyonunu korumak, bazen de yorgunluğu hafifletmek için araya ufak bir espri katarak söylerler. Fakat oradaki herkes gerçeği bilir. O son yokuştan sonra çoğu zaman bir tane daha çıkar karşımıza. Ve sonra bir tane daha…
Bisiklet kültüründe “Bu son yokuş!” cümlesi bir teselli değil; zorlukla mücadelemizi yeniden düzenleyen küçük bir zihinsel moladır. Aynı zamanda bisikletçilerin dayanıklılığa, beraberliğe ve ritme dair ortak anlayışının bir parçasıdır.
Benzer bir döngüyü iş hayatında da yaşadığımızı söylemek mümkün. Birçok çalışan, yönetici veya ekip kendini “son efor” fikrine bağlar:
• “Bu projeyi atlatalım, sonra rahatlarız.”
• “Bu raporu gönderelim, işler normale döner.”
• “Bu hedefi tutturunca nefes alırız.”
Oysa tıpkı aristoi parkurlar gibi, bir yokuş biter ve kısa bir süre sonra yenisi belirir. İş dünyası da sürekli ritmi değişen ve tırmanışları olan uzun bir yol gibidir. Yeni hedefler, artan sorumluluklar ve değişen beklentiler döngüsü hiç bitmez.
Bu nedenle kariyer yolculuğunda asıl mesele yokuşların tamamen ortadan kalkması değil, yokuşlara dayanabilen bir sabır, azim ve zihinsel esneklik geliştirebilmektir.
10 yılı aşkın amatör yol bisikleti deneyimimde öğrendiğim en önemli konulardan biri şudur: Zorluk duygusu çoğu zaman yolun eğiminden değil, bizim fiziksel ve zihinsel hazırlığımızdan kaynaklanır.
Tırmanışa başlamadan önce vitesi doğru ayarlamak, ritmi korumak, nabzı iyi yönetmek ve paniklemeden kendi temposuna odaklanmak gerekir. Yokuş oradadır ama ona vereceğimiz tepki tamamen bize bağlıdır.
İş hayatında da belirsizlikle başa çıkma, farklı işleri aynı anda yönetebilme, ekibin temposunu ayarlama veya yoğunluk arttığında dengeyi koruma gibi beceriler… Bunların hiçbiri gelecekteki zorlukları ortadan kaldırmaz. Ancak bizim o zorluklara nasıl tepki vereceğimizi ve ne kadar güçlü kalabileceğimizi belirler.
Zihnimiz, zorluğun biteceği bir nokta hayal etmek ister. Bu nedenle “Bu son yokuş mu?” sorusu içgüdüseldir. Ancak burada önemli olan, yokuşların bitmesini beklemek değil, tırmandıkça güçlenmeyi hedeflemektir.
Bu yaklaşımın liderlikte de önemli bir karşılığı olduğunu düşünüyorum. Bir liderin görevi, ekibine “Bu son yokuş” diyerek geçici bir rahatlama sunmak değildir. Bunun yerine;
“Bu son yokuş değil ama birlikte çıkacağız.”
diyebilmek, hem gerçekçiliği hem de ekip bağlılığını güçlendirir. İkinci kitabım Peloton Liderliğinde özellikle vurguladığım nokta da budur. Hiçbir bisikletçi yokuşu tek başına çıkmaz; biri yorulunca diğeri öne geçer. Yokuşun eğimi değil, birlikte sürmenin dayanışması belirler ritmi.
Yine kitabımda paylaştığım Kartepe tırmanışı örneği buna çok iyi bir örnektir. Maşukiye’den zirveye kadar 17 km ve yaklaşık % 7 eğimle ilerleyen bir rota, özellikle son bölümlerde % 10-15’e varan sert rampalarıyla bisikletçileri ciddi bir şekilde sınar. Yolun yarısına doğru temiz havanın da etkisiyle nefesin düzeni, bacaklardaki güç ve zihinsel netlik artmaya başlar. Bu, hazırlıklı bir bisikletçinin dayanıklılık kazanma sürecidir. Fakat fiziksel ve zihinsel olarak oraya hazır gelinmediğinde bunun tam tersi yaşanır; yokuş değil, beynin bize yaptığı oyunlar belirler zorluğu.
Aynı durum iş hayatı için de geçerlidir. Zorluklar bizi tüketmek için değil, geliştirmek için vardır. İş temposu arttıkça dayanıklılığımız güçlenir, yetkinliklerimiz gelişir ve özgüvenimiz artar. Ve dönüp geriye baktığımızda şunu fark ederiz:

“Aslında olduğumuzdan daha güçlüyüz.”
“Bu son yokuş mu” sorusuna verilecek yanıt çoğu zaman karşımızdakinin durumuna göre değişir. İşinde başarılı, sonuç odaklı, birlikte hareket edebilen, iletişimi ve dayanışması güçlü ekiplerle; henüz bu becerileri gelişmekte olan ekiplerin aynı cümleyi farklı algılaması doğaldır. Ancak bisiklet kültüründen öğrendiğim en önemli şey şudur:
Kariyer yolcuğunda başarı, yokuşların bitmesinde değil, her yokuşu çıkacak kapasiteyi kendimizde geliştirebilmemizdir.
Bu nedenle mesele “son yokuşu” aramak yerine; her yokuşa daha hazırlıklı çıkmak, ritmimizi bozmamak ve yol arkadaşlarımızla birlikte ilerlemektir.
Bu Son Yokuş mu?
- Post author:Kenan CAVNAR
- Post published:12 Aralık, 2025
- Post category:Makaleler
- Post comments:0 Yorum