Bu Son Yokuş mu?

Ekim ayında L’Etape Türkiye organizasyonu tarafından düzenlenen bisiklet yarışında, hemen önümde giden bisikletçiler arasında geçen kısa bir konuşmaya tanık olmuştum. Acarlar-Çengeldere güzergahı boyunca önümüze çıkan yokuşlardan birini tırmanıyorduk. Gruptaki bisikletçilerden biri, yorgunluğun da etkisiyle “Bu Son Yokuş mu?” diye sordu. Bir bisikletçinin bu soruyu sorması aslında çok tanıdık bir sahnedir. Özellikle tırmanışların ardı ardına geldiği rotalarda bacaklardaki güç azalır, nabız yükselir, nefes hızlanır. Böyle bir anda öndeki eğimi gören bir bisikletçinin aklına gelen ilk soru çoğu zaman budur. Yanındakiler ise önlerinde birkaç yokuş daha olduğunu bilseler bile çoğunlukla gülümseyerek şu cevabı verir: “Evet evet, bu son yokuş!” Bu cümleyi bazen arkadaşlarının motivasyonunu korumak, bazen de yorgunluğu hafifletmek için araya ufak bir espri katarak söylerler. Fakat oradaki herkes gerçeği bilir. O son yokuştan sonra çoğu zaman bir tane daha çıkar karşımıza. Ve sonra bir tane daha… Bisiklet kültüründe “Bu son yokuş!” cümlesi bir teselli değil; zorlukla mücadelemizi yeniden düzenleyen küçük bir zihinsel moladır. Aynı zamanda bisikletçilerin dayanıklılığa, beraberliğe ve ritme…

Okumaya devam edinBu Son Yokuş mu?

İşbirliğinde İnsan-Yapay Zekâ Dönemi Başlıyor!

İnsanlık tarihine baktığımızda iş birliği, her dönemin sessiz ama yön verici gücü olarak karşımıza çıkar. İlkel zamanlarda iş birliği, insanların kendilerinden büyük hayvanları avlayabilmesi için insandan insana gerçekleşen bir yardımlaşma şekliydi. Bireylerin hayatta kalması, birbirlerine duydukları güvene ve ortak çabalarına bağlıydı. Bu dönemlerde iş birliği, daha çok birlikte avlanmak ya da güvenlik gibi temel ihtiyaçlarla şekilleniyordu. Tarım toplumuyla birlikte artan ihtiyaçlar ve geniş alanlarda hareket edebilme özgürlüğü, iş birliğini ekipler arası bir yapıya dönüştürdü. Sanayi devrimiyle beraber atölyelerin yaygınlaşması, üretim sürecinin karmaşıklığını artırdı ve iş birliği artık sadece grupların ortak davranışı değil, kurumların temel yetkinliği haline geldi. Kurumsallaşma adımlarının güçlenmesiyle birlikte hedeflere ulaşmanın merkezine yerleşen iş birliğinde bugün yeni bir eşiğe girmiş bulunmaktayız. “İnsandan İnsana”, ardından “Ekiplerden Ekiplere” evrilen Zekâ, artık sadece insanlar arasında değil, “İnsan ve Yapay Zekâ” arasında da kuruluyor. Bu değişimin, geleceğin organizasyonlarında iş birliği kültürünü kökten değiştireceğini söylemek mümkün. Özellikle insani ilişkilerin zayıf olduğu, teknolojiye uyum sağlayamayan kurumların bu gelişmelerden olumsuz etkilenmesi muhtemel. Küresel İnsan…

Okumaya devam edinİşbirliğinde İnsan-Yapay Zekâ Dönemi Başlıyor!

Liderlikte Algı, İlgi ve Etki İlişkisi

Farklı başarı kriterleri olsa da günümüzde bir liderin başarısı; önce nasıl algılandığıyla, ardından neye ilgi gösterdiğiyle ve sonunda nasıl bir etki bıraktığıyla değerlendiriliyor. Çünkü artık liderlik sadece sonuç üretmek değil, algıyı yönetebilmek, güven inşa edebilmek ve kalıcı bir etki yaratabilmek anlamına geliyor. Çalışanlar; egolu, bildiğini okuyan, karşısındakinin sözünü yarıda kesen, yönlendiren değil, dinleyen, motive eden ve anlamaya çalışan liderlerle çalışmak istiyor. Algısı açık olmayan bir liderin ne kadar donanımlı olursa olsun, ekibinin duygularına ulaşması mümkün olmuyor. Bu beklentiler karşılanmadığında, çalışanlar, farkında olmadan liderin davranış kalıplarına uyum sağlamak zorunda kalıyor. Liderin değişmeyeceği inancı ve “kendinden başkasını önemsememesi” tutumu, çalışanların kendilerini geliştirme ve potansiyellerini ortaya koyma arayışlarını törpülüyor. Zamanla, bu durumu tolere edebilmek için iyimser ama gerçekçi olmayan çözümlere başvuruluyor ve çalışanlar sessizce geri çekiliyor. Ve sonunda, bu zamana bırakma ve tükenmişliğin adı konuluyor. Kabullenmek… Ne yazık ki, bu kabullenme, bir denge bulmayı değil, içten içe ilerleyen bir zehir gibi hem kişisel enerjiyi hem de takım ruhunu tüketen bir teslimiyet davranışı…

Okumaya devam edinLiderlikte Algı, İlgi ve Etki İlişkisi

Liderliği Yeniden Düşünmek

İş hayatını gerçekten anlamak için bazen ekstrem koşullara bakmak gerekir. Bu nedenle önceki yazılarımda hayatta kalma programlarıyla tanınan Ed Stafford’dan ve ilk kitabım İki Teker Bir Kariyer ’de Bear Grylls’in deneyimlerinden söz etmiştim; çünkü bu tür yayınların iş dünyasını dair sıra dışı ama değerli ipuçları sunduğuna inanıyorum. Bu yazımda dayanıklılıktan çok bu tür programların vazgeçilmezi haline gelen ilkel barınak inşasından yola çıkarak günümüz liderlik programlarını ele alacağım. Bear Grylss, Edd Stafford, Çifte Kurtuluş serisindeki Dave Canterbury ve Cody Lundin… Amaçları ve içerikleri farklı olsa da bu hayatta kalma programlarında en sık gördüğümüz sahnelerden biri onların inşa ettiği üçlü tripod barınağıdır. Eski Kızılderililer’in bilgeliğine dayanan bu barınak, üç sağlam direğin birbirine bağlanmasıyla oluşturulan basit bir yapıdır. Bu ana yapı yan desteklerle güçlendirilir ve üzeri yaprak veya yosunlarla kaplanır. Birkaç gecelik geçici barınma süresince güvenlik ve sıcaklık sağlar. Yukarıda adlarını belirttiğim hayatta kalma uzmanlarının bu barınağı inşa ettiklerini her izlediğimde, aklıma liderlik programlarının yapısı gelir. Günümüzde içerikleri farklı olsa da bu…

Okumaya devam edinLiderliği Yeniden Düşünmek

Herkes Kendi Temposunda

Bisiklet grup sürüşlerinin yazılı olmayan bazı kuralları vardır. Eğer planlanan turda yokuşlar varsa, katılımcılara turun başında şu bilgiler verilir: “Şu kadar kilometreyi belirlenen hızda ve grup halinde gideceğiz. Yokuşları ise herkes kendi temposunda çıkacak, önde gidenler ileride bir köy kahvesinde, çeşme başında ya da bir benzinlikte arkadan gelenleri bekleyecek.” Sürüş detaylarını paylaşmanın farklı nedenleri olmakla birlikte iki temel amacı vardır. İlki, katılımcıların kendi performanslarını bilerek tura katılıp katılmayacaklarına karar vermelerini sağlamak ve böylece kondisyonu birbirine yakın, uyumlu bir grupla sürüş yapmaktır. İkincisi ise yokuşta grubun dağılabileceği ve farklı küçük gruplara ayrılacağı bilinciyle, sürüşe katılanların kendilerine uygun tempoda tırmanacak kişilerle önceden iletişim kurabilmelerine imkân tanımaktır. Özellikle İstanbul’da düzenlenen uzun turlarda şehrin kuzeyindeki tenha yollar düşünüldüğünde, gruptan kopup tek başına kalmak bisikletçiler için güvenlik ve sürüş açısından riskli bir durum yaratır. Oysa iyi organize olmuş gruplarda bu sorun yaşanmaz. Çünkü herkesin temposu birbirine yakındır, kimse kimseyi beklemek zorunda kalmaz. Hızlı olanlar temposunu bozmadan tırmanırlar, yavaş olanlar da grubu yavaşlatma kaygısı yaşamaz.…

Okumaya devam edinHerkes Kendi Temposunda